23 Şubat 2010 Salı

Alerji geleceğin kanseri

Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Levent Öztürk, "Alerji, önümüzdeki dönemin en ciddi hastalığı ve şu anda üzerinde en çok çalışılan dünyada en çok reçetelenen hastalık." dedi.


Op. Dr. Levent Öztürk, çoğu hastaların alerji olduğunun farkında olmadığını belirterek, çoğunun nezle ve grip düşüncesiyle doktora başvurulduğunu ifade etti.

Alerjinin yılın her döneminde olabileceğini ancak neye karşı alerji olduğunun önem arz ettiğini kaydeden Öztürk, "Şu anda polen mevsiminin başlama dönemi. Bu nedenle bahar nezlesinin geldiği dönem. Üst solunum alerjisi astıma kadar giden sonuçlar doğurabiliyor. Klinik sıkıntılar ve burun tıkanıklığına neden olabiliyor. Burun tıkandığı zaman ağızla nefes almaya başlıyoruz. Bu da boğaz enfeksiyonlarının sık olmasına neden oluyor. Özellikle çok konuşan insanların burun tıkanıklığı olduğu zaman sesle ilgili sorunlar yaşamaya başlıyor. Burun tıkandığı için kulağa da hava gitmeyeceği için kulakta tıkanıklık ve işitme ilgili problemler baş göstermeye başlar. Ayrıca hasta rahat uyuyamadığı için stres gibi sorunlar yaşamaya başlar. Çocuklarda uykusuzluk baş ağrısı ve derslerinde konsantrasyonsuzluk yaşar. Aslında alerji burunda kaşıntı hapşırık gözlerde kızarma gibi belirtiler görüyor ama klinik dönüşümü birçok hastalıkla birlikte olabiliyor." diye konuştu.

Öncelikle hastanın gerçekten alerjisi olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, hastanın bundan tecrübe edinmiş olabileceğini belirterek, "Eğer hasta bunları tespit ettiyse en önemli şey korunmaktır. Neye karşı alerjisi olduğunu tespit edecek ve arkasında çevresel faktörler devreye giriyor." diye konuştu.

Hastaların özellikle yün yorgan ve yastıktan uzak durmaları gerektiğinin altını çizen Öztürk, "Çünkü yünün alerjisi oldukça çok fazla. Yünden çıkan küçük partiküller burunda kaşıntı, sürekli nezleymiş gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Hasta kendisini grip zannediyor. Ama öyle değil aslında. Yünün yerine pamuk tavsiye ediyoruz." şeklinde konuştu.

Alerjinin yüzde 30-35 kalıtsal olarak anne babadan geçtiğine işaret eden Öztürk, şunları söyledi: "Günümüzün en kötü ve en yaygın hastalıklarından birisidir. Çünkü alerji teknoloji hastalığı. Yani kırsal kesimlerde alerji daha az görürüz ama teknolojin yoğun olduğu hava kirliliğinin fabrikaların çok olduğu bölgelerde alerji yaygındır. Bana göre alerji önümüzdeki yılların kanser gibi en ciddi hastalıklardan biri olacak çünkü sonuçta bu vücut mekanizmasının bir reaksiyonu. Yani vücutta alerjik bir reaksiyon ortaya çıkıyor. Bu reaksiyon belirli bir noktaya kadar vücudumuzu koruyor sonra dışardan gelen polen gibi maddelere karşı bir reaksiyon ortaya çıkıyor ve vücuda zarar vermeye başlıyor. Alerji ömür boyu devam eden bir hastalık. Şeker gibi tansiyon kalp gibi. Ömür boyu ilaç kullanamıyorsunuz. Önümüzdeki dönemin en ciddi hastalığı ve şu anda üzerinde en çok çalışılan dünyada en çok reçetelenen hastalık."

1 Şubat 2010 Pazartesi

Kahve yerine su molası!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Turgay Köse, çay, kahve, gazlı içeceklerin diüretik (idrar söktürücü) etkiler gösterdiklerinden vücuttaki su dengesi üzerine olumsuz etkiler yarattığını kaydetti.

Bugün'de yer alan habere göre Köse, "O nedenle suyun yerini tutmazlar. Su vücuttan toksinleri uzaklaştırmaya yardımcı olur. Kahve molası yerine su molası vermek sağlıklıdır. Kuşburnu, ıhlamur, adaçayı, zencefil çayları kış hastalıklarından korur” dedi.

24 Ocak 2010 Pazar

Doğal zayıflama formülü

Zayıflamak için zayıflama ilaçlarına harcanan milyonlara ve aç kalmaya gerek olmadığı ve doğal olarak tüketilen sirkeyle de zayıflamanın mümkün olduğu Japon bilim adamlarınca kanıtlandı.

Japon bilim adamları yaptıkları deneylerde sirkenin içinde bulunan asetik asitin vücudun yağ gelişimini engellediğini tespit ettiler. Sirke üzerinde yapılan çalışmanın sonucunda sirkenin kan basıncını ve kan şekeri düzeyini ayarladığı, aynı zamanda en az yüzde 10 yağ gelişimini azalttığı bilimsel olarak ispatlandı.

Sirkenin yapısı ve özelikle asetik asidin yağ asidinin oluşması için gerekli enzimleri parçaladığı, böylece vücutta yağ birikimin kırıldığı belirtildi. Proje başkanı Tomo Kondo, yaptığı açıklamada "Eski zamanlardan beri halk ilacı olarak bilinen sirkenin özelikle kan şekeri, kan basıncı ve zayıflamada önemli faydası olduğunu bilimsel olarak ispatladık" dedi.

17 Ocak 2010 Pazar

Antibiyotiğe boy-kilo ayarı

Antibiyotiklerin dozunun yetişkin hastanın boyuna ve kilosuna göre ayarlanmasının faydalı olabileceği bildirildi.

Atina'daki ''Alfa Institute of Biomedical Science'' kurumundan Matthew Falagas et Drosos Karageorgopulos'un yaptığı araştırmada, kanser tedavisi, anestezi ve pediatride kişilerin boy ve kilosuna göre ilaç verildiğini ancak antibiyotiklerde bu durumun göz ardı edildiği belirtildi.

Bilim adamları, 90 kg ve boyu 1,90 metre gelen zatürre bir erkek hastanın vücut kitlesinin, 56 kg gelen ve 1.50 metre boyundaki kadınınkinden 2 kat fazla olduğunu vurgulayarak, bu kişilere aynı doz antibiyotiğin verildiğine dikkati çektiler.

Çocuklar, yaşlılar, böbrek ya da karaciğer hastalarını örnek veren bilim adamları, bu kişilere özel durumlarına göre müdahale edildiğini ancak diğer kişilerin bundan yararlanamadığını ifade ettiler.

Lancet dergisinde yayımlanan makalede de, bazı ilaçların vücuda etkisinin boy ve vücut yapısına göre değiştiğine dair kanıtların olduğu, moleküllerin kimyasal tepkimelerinin, dönüşümlerinin de farklı olabileceği belirtilirken doğru doz ayarlamasının sadece hastanın daha etkili tedavisi için değil, antibiyotiğe direncin oluşmasını ve zehirlenmeyi önlemek için de önemli olduğu kaydedildi.

Fransız ''Le Point'' dergisinin internet sitesinde de yer alan makalede, kiloya ve boya göre doğru dozu belirlemek için mevcut antibiyotiklere dair verilerin yeniden değerlendirilmesi önerisinde bulunuldu.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Gözleriniz sizi ele veriyor

Alkol ve sigara kullanıp kullanmadığınızı, hastalığınızın olup olmadığını ortaya koyuyor.

Sadece gözleriniz değil, bakışlarınız bile nasıl beslendiğinizi, alkol ve sigara kullanıp kullanmadığınızı ya da sistemik bir hastalığınızın olup olmadığını ortaya koyuyor.

"Kişinin gözünün rengine bakarak fazla katı yağ yiyip yemediğini, tansiyon hastası olup olmadığını, çok alkol tüketip tüketmediğini anlarız" diyen Op. Dr. Gülbin Saltık'a göre, gözler vücudun aynası ve pek çok sorunu açığa çıkarıyor.

Sadece mikroskopla değil, çıplak gözle bile bazı hastalıkları ve sorunları tespit etmenin mümkün olduğunu belirten Saltık, "Bizimki bu açıdan biraz şanslı ve özel bir branş. Çünkü göz doktorlarından başka, bir organın içini çıplak gözle gören başka hekim yok. Küçük bir mercek yardımıyla bir organın içini görme şansına sahibiz, çünkü gözün içi, vücudun da içi" diyor ve gözlerin nasıl yol gösterici olduğunu şöyle anlatıyor:

DİYABETİ DE YÜKSEK KOLESTEROLÜ DE ANLIYORUZ


"Gözün hem arkasına hem de dıştan görüntüsüne bakarak tansiyon, diyabet, tiroid gibi sistemik problemleri anlayabiliyoruz. Örneğin tiroid hastalarında gözler dışarı doğru yer değiştirir, yani eksoftalmus olur. Depo hastalığı dediğimiz karaciğer hastalıklarını, sarılığı veya biluribin yüksekliğini gözlerin sklera denen beyaz kısmına çıplak gözle bakarak anlayabiliriz. Kansızlığı konjontivaya bakarak anlarız. Göz kapaklarının üstünde ksantalezma denen küçük beyaz lekeler gördüğümüzde kolesterol yüksekliğini düşünürüz.

Piterjiyum denen bir tür et oluşumunu gördüğümüzde, hastanın genellikle dışarda veya güneşte çalıştığını anlarız. Çünkü dışarıda uzun süre çalışanlarda veya deniz kenarında oturanlarda sık görülen bir lezyondur. Yine 10 yıl günde 20’den fazla sigara içen birinin gözümüzden kaçması mümkün değil, çünkü damar sertliğini görürüz."

BAKIŞLARINIZDA NELER GİZLİ?

Dr. Saltık'a göre sadece gözler değil, bakışlar da vücuttaki gidişat hakkında önemli ipuçları veriyor.

"Göz kapaklarını, konjoktivanın rengini, gözün yerleşim şeklini ve bakışları bir bütün olarak düşünmek lazım. Şaşılık veya kayma gibi durumları kastetmiyorum, onlar zaten göz hastalıklarının içinde ama kişinin bakışından bile vücudundaki sistemik sorunu tespit etmek mümkün."

İRİS VÜCUDUN AYNASI MI?

İridoloji, irisin rengine, iristeki liflerin durumuna göre kişinin sağlığı hakkında belirleyici rol üstlenen bir yöntem. Bilimsel gerçekliği kabul edilmemekte birlikte Rusya gibi bazı ülkelerde göz hastalıklarının alt branşı olarak görülüyor.

Gözler, insanın ruh halini de dışa vuruyor. Hüzün, mutluluk, korku ya da şaşkınlık gözlerden okunabiliyor. Gözlerin psikolojiden fiziksel sorunlara pek çok konuda önemli bulgular sunduğunu belirten Dr. Gülbin Saltık, iridolojinin modern tıpta kullanılan bir yöntem olmadığını söylüyor.

İRİDOLOJİ NE KADAR BİLİMSEL?

"İris, yani göz bebeğinin etrafındaki tabakayı parti parti bölmüşler ve her partiye akciğer, karaciğer, böbrek, beyin gibi bölümlere ayırmışlar. Self kontrol sistemi içinde iç bükey bir aynayla kendi irisinizi kontrol etmenizi salık veren bir yöntem geliştirmişler. Daha çok Rusya’da uygulanıyor, irisin bu bölgesini görürseniz böbreğinizde, şu bölgesini görürseniz kalbinizde sorun var gibi tespitlerin olduğu bir el kitabı hazırlamışlar.

Biz de irise bakarak bazı hastalıkları anlıyoruz ama bu parti akciğer, şu parti beyin gibi bir kesinlik bilimsel olarak kabul edilmiyor. Sadece iristeki liflerin sağlam veya atrofik olup olmaması, yerleşim şekli gibi bulgular bize kişinin genetiği ve göz sağlığı hakkında bilgi verir. Ancak irise bakıp da 'senin karaciğerin hasta veya beyninde ur var' demek mümkün değil, bunun modern tıpta henüz yeri yok."

10 Ocak 2010 Pazar

En bilinmeyen hastalık

Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi'nde iki yıl önce hizmete giren 'Uyku Hastalığı Polikliniği' vatandaşların 'uyku hastalığı'nı tespit ediyor. Uyku Apne Sendromu'na maruz kalan vatandaşlar, farkında olmadıkları hastalık nedeniyle sorunlar yaşıyor.

Hastalık hakkında bilgi edinen vatandaşlar ise ileri yaşlara kadar uzanan hastalıkla mücadele etmek için tedavi yöntemlerini izliyor. Poliklinikte bir gece sabaha kadar misafir ettikleri hastalarının hareketlerini gece boyunca canlı olarak izlediklerini ifade eden poliklinik doktoru Abdülkadir Erbağcı, hastalığı toplumda yüzde 1 ila 4 olarak tahmin ettiklerini belirtti.

Uykuda solunum problemlerini tespit ederek akciğer hastalığı bulgularına eriştiklerini ifade eden Erbağcı, "Hastalarımızı uykuya yatırıp hastalığı ölçüyoruz. Bizim özellikle üzerinde durduğumuz konu hastalarımızın uykuda yaşadıkları sorunları ve solunumsal olaylar ile bazı hastalıkları tespit etmek. Uyku Apne Sendromu, uykuda solunum bozukluğu hastalığı gibi değişik isimlerle anılan hastalık. Hastalığın toplumda yüzde 1 ila 4 arasında gözüktüğü tahmin ediliyor. Neredeyse astım hastalığına yakın oranda uyku hastalığı var. Burada kast ettiğimiz uyku değil. Daha çok akciğer hastalığı yüzünden uykuda solunum problemini tespit etmek" dedi.

"AMAÇ, FARKINDALIĞI ARTIRMAK"

Geceleri daha iyi uyuyamayan, uykuda solunum duraksaması yaşayan, sürekli uyanan ve kötü uyku profiline uygun insanlarda 'uyku hastalığı' olabilme ihtimalinin yüksek olduğunu dile getiren Dr. Abdülkadir Erbağcı, amacın farkındalığı artırmak olduğunu söyledi. Gün boyunca aşırı uykusuzluk çeken insanların polikliniğe başvurması gerektiğini dile getiren Dr. Erbağcı, şöyle devam etti:

"Geceleri, daha iyi uyuyamayanlar, uykuda sorun yaşayanlar, uykuda solunumları duranlar, sürekli uyanan insanlar, kötü uyku profiline uygun olan insanlar sabahleyin zor kalkıyorlar. Uyanmada güçlük çekiyorlar. Baş ağrısı duyuyorlar ve gün boyunca uyku hali oluşuyor.

Geceleri aşırı horlaması olan, tanıklı solunum kesikliği yaşanan, sabahları zorla uyanan sürekli uyku hali olan insanlarda bu testi yapmamız gerekiyor. Toplumda yüzde 1 ila 4 oranında görülen hastalığa karşı ciddi bir tespit yöntemi gerekiyor. Hastayı bir gece laboratuarda misafir ediyoruz. Hastalarımıza tedaviden önce alkol almamasını öneriyoruz. Tespit ettiğimiz hastalarımıza cihaz bağlayarak onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Hastalarımızın el ve ayak hareketlerini, solunum fonksiyonlarını, çene hareketlerini, göğüs ve karın kaslarının hareketlerini kaydediyoruz. Tedavide bazı hastalarda sadece ilk gece sendromu yaşanıyor. Hastalar ilk 15 dakika boyunca rahat bir şekilde uyuyor. Vücutlarına bağlanan elektrotlar uykularına neden olmuyor.

Aynı zamanda infrared kamera ile görüntülüyoruz. 7-8 saat kayıt yapıyor. Bilgisayardan pek çok parametreyi görebiliyoruz. Laboratuarda iki yatak var ve bu nedenle en fazla 2-4 hastaya ulaşabiliyoruz. Büyük merkezlerde 1-1.5 aya yakın sıra beklendiğini biliyoruz. Bu arada derneklerimiz uzmanlarımızı eğiterek laboratuar sayısının arttırılması hedefleniyor."

"KIRMIZI IŞIKTA BEKLERKEN UYUYANLAR VAR"

Hastalığın genellikle kilo sorunu olan ve kısa boylu insanlarda yaşandığını anlatan Erbağcı, zayıf ve uzun boylu insanlarda da uyku hastalığı olduğunu belirtti. Doktor Erbağcı hastalık hakkında tedavi yöntemlerini anlatırken ilginç bir noktaya işaret etti. İnsanların kırmızı ışıkta beklerken dahi uyuduğuna değinen Erbağcı, kaza yapan yolcu otobüslerindeki insanların 'şoför uyuyordu' gibi sözlerinin, hastalığın belirgin ancak bilinmeyen bir yönünü de ortaya koyduğunu dile getirdi. Erbağcı, "Öyle bir an oluyor ki kırmızı ışıkta beklerken bile uyuyanlar var. Araç kullanırken uyuyorlar, ağır iş makinesi kullanırken uyuyorlar. Uykuları geldiği zaman ciddi iş kazaları ve trafik kazaları meydana geliyor. Bu da hayatı tehdit eder hale geliyor. Genelde hastaların büyük çoğunluğu kilo sorunu olan kısa boyunlu hastalarımız. Bunlar da olay daha sık görülüyor. Tabi zayıf, ince ve uzun boylu hastalarda uyku apnesi yok değil. Geceleri sık, sık otobüs devrilmelerinin meydana getirdiği kazalarda 'Şoför uyuyordu' ifadesini çok duyduğumuz için sanırım o insanlarda da bir uyku problemi, uyku apnesi olduğunu düşünüyoruz." şeklinde konuştu.

ABD'DEKİ ZORUNLU YÖNTEM


Meydana gelen trafik kazalarının, uyku hastalığı nedeniyle oluştuğunu söyleyen Abdülkadir Erbağcı, hastalığın insanların hayatını tehdit eder hale geldiğini anlattı. Amerika Birleşik Devletleri'nde ağır iş makinesi kullanan operatörlere uyku hastalığı testi yapıldığını anlatan Erbağcı, bu testin de zorunlu tutulduğunu söyledi.

Eski Bakan Mustafa Taşer'in da uyku hastalığı nedeniyle kazada yaşamını yitirdiğini hatırlatan Abdülkadir Erbağcı şunları kaydetti:

"Bazı ülkelerde özellikle ABD gibi ülkelerde ağır iş makinesi kullanacak olanlara test uygulanıyor. Ve bu test zorunlu tutuluyor. Böylelikle iş kazalarının oranının düşmesi planlanıyor. Eski Bakan Mustafa Taşar'da da, uyku apnesi vardı ve o da kazaya gitti. Bu hastalık vatandaşların sosyal hayatlarına da etki ediyor. Televizyon başında bir şekerleme yapılırsa kimseye zarar vermeyebilir ama araç kullanırken uykunuz gelirse, kaza yaparsanız bir çok insana sorumluluk yüklemiş oluyorsunuz.

Gece boyu sık uyanıyorsanız, uykuda terliyorsanız, ağzınız kuruyorsa, sık uyku pozisyonu değiştiriyorsanız, uyandığınız zaman yorgun, bitkin hissediyorsanız, gün boyunca uykunuz geliyorsa, oturduğunuzda uykuya dalıyorsanız mutlaka uyku laboratuarına gelip bu testi yaptırmanız gerekiyor. Uyku hastalığı sinsi bir hastalık ve yıllarca sürüyor.

Yaşlandığınızda vücuttaki kasların gevşemesine bağlı olarak şikayetler daha da çok artıyor. Yapılan araştırmalarda, uyku hastalığı olan insanlarda kalp krizi ve felç riski normal insana göre yüzde 50-60 daha fazladır. Bu hastalık hem iş başarınızı etkiler, aile hayatınızı, çevre ilişkilerinizi etkiler, araç kullanırken kaza yapmanıza etkili olabilir. Ayrıca uzun vadede kalp krizi gibi ciddi hastalıklara neden olarak yaşam konforunuza neden olabilir. Bizim amacımız farkındalığı artırmak. İnsanların, hastalığın farkına varmasını sağlamak ve tedavilerini sağlamak. Hem de oluşabilecek trafik kazalarını önlemek."

Uzmanlar, cinsel iktidarsızlığın bile uyku apnesinden kaynaklandığının tespit edildiğini bildiriyor.

7 Ocak 2010 Perşembe

Spor ayakkabıdaki tehlike!

"American Academy of Physical Medicine and Rehabilitation" dergisinde yayımlanan araştırmaya 68 gönüllü katıldı. Düzenli olarak koşan kadın ve erkek katılımcıların çıplak ayak ve spor ayakkabısıyla koşması istendi.Araştırmacılar, spor ayakkabısıyla koşarken kalça, diz ve ayak bileklerindeki basıncın çıplak ayakla koşmaya kıyasla daha fazla olduğunu gördü.

Fransız "Le Nouvel Osbervateur" dergisinin internet sitesinde de yer alan araştırmanın başındaki Dr. Casey Kerrigan ve ekibi, spor ayakkabılarındaki hava yastıkları ve güçlendirilmiş tabanın baskının artmasına neden olduğunu ve bu etkinin kadınların giydiği yüksek topuklu ayakkabılardakine benzediğini belirterek, yeni modellerin düzenli koşanlarda sakatlanma sayısını azaltmadığına da dikkati çekti.

Ayakkabıların insanın anatomisine uygun olmadığını ve eklemlerdeki gerilmeyi artırabileceğini vurgulayan araştırmacılar, spor ayakkabısı üreticilerine ürünleri gözden geçirme önerisinde bulundu.

3 Ocak 2010 Pazar

Sağlıklı yaşlanmak için.

Gazi Üniversitesi Medikal Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Türkiye AntiAging ve Estetik Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Çimen Karasu, günümüzde, "besinlere dikkat ederek sağlıklı yaşlanmanın mümkün olduğunu" söyledi.

Karasu, sağlıklı yaşlanmada beslenme konusunda en temel noktalar ve gıdalara ilişkin şunları söyledi:

"Öncelikle her yaşta su alımına dikkat etmeli. Su, aldığımız besinleri hidroliz eden yegane moleküldür. Yeterli miktarda su içmezsek, sindirim sistemimize giren gıdalar uygun şekilde ve yeterince absorbe olamayacak ve bu nedenle hücrelere kan dolaşımı aracılığı ile yeterince yakıt ulaşamayacaktır. Ayrıca, hücrelerde temel besinlerin yani yakıtların enerji üretimi için kullanılmasından sonra oluşan ve uzaklaştırılması gereken atık, nihai moleküllerden, toksinlerden arınmak için de bol suya ihtiyaç vardır. Yaşadığımız iklime ve günlük hareketliliğimize bağlı olarak günde yaklaşık 2 litre su içmeliyiz."

İŞLENMİŞ GIDALARDAN UZAK DURUN

İşlenmiş gıdalardan, ambalajında raf ömrü uzun olan yiyeceklerden uzak durmak gerektiğini kaydeden Karasu, taze, az pişirilmiş gıdaların, özellikle buharda pişirilmiş olanların tercih edilmesini önerdi.

Yağların dikkat edilmesi gereken başka bir konu olduğunu belirten Karasu, şöyle konuştu:

"Fritözde beklemiş yağlar asla kullanılmamalı. Kızartılmış sebze ve etleri tüketmeyi önermiyoruz ama kızartma ender olarak da isteniyorsa, bir defa kızartma için kullandığınız yağı bir daha asla kullanmayın. Vitaminleri, eser elementleri, antioksidan değeri yüksek olan farklı, bol çeşitli, meyve ve sebzeleri tüketmeliyiz. Havuç, narenciye, yeşillikler yanında adı çok anılmayan, aslında bu mevsimde bulunan, nar ve kırmızı pancar aslında iyi detoksifikasyon (toksinlerden arınma-detoks) araçlarıdır. Nar taze sıkılmalı ve suyu bekletilmeden tüketilmeli. Nar çekirdeği yağı kapsülleri alınabilir, ayrıca cilde uygulanabilir.

Anti-kolesterol, anti-kanser anti-hipertansif ve anti-enflamatuvar etkileri literatürde kanıtlanmış. Cilt yenileme ve gençleştirme için de öneriyoruz. Diyabet hastalarındaki faydalı etkileri için ileri düzeyde bilimsel araştırmaları da biz başlattık. Kırmızı pancar ise çok az haşlanıp suyu döküldükten sonra, yeni bir su içine alınarak, taze olarak, küçük dilimler halinde, biraz limon, sızma zeytin yağı ve bir parça sirke ve sarımsakla çeşnilendirilerek her gün azar azar tüketilebilir.

"CİLDİ İÇTEN BESLEYİN"

Anti-aging ve estetik alanında Türkiye'deki son yeniliklere ilişkin soru üzerine Karasu, estetik alanında inanılmaz derecede kozmesötik (ilaç değeri olan, tedavi edici, yenileyici özellik taşıyan kozmetik ürünler) tüketimi ve israfının söz konusu olduğunu vurguladı.

Karasu, "Cilt hücrelerini dış ortamın olumsuzluklarına karşı korumalıyız ama onları yüzeysel olarak yeterince besleyemeyiz. Bedensel olarak doğru ve yeterli gıdaları tükettiğimizde cilt de güzelleşecek, canlanacak ve yenilenecektir. Bilim dünyası anti-aging için antienflamatuvar beslenme modelleri üzerinde duruyor; bağışıklık sisteminin, ilaçlara gerek kalmadan, doğal ürünlerle güçlendirilmesi çok önemli" diye konuştu.

"Anti-aging, bir yaşam felsefesi aslında, sağlık ömrünü uzatmak için alınacak yaşamsal tedbirlerin tümü" diyen Karasu, anti-aging'in ne batı tıbbının ne de doğu tıbbının tekelinde olduğunu söyledi.

Bunun, sadece kozmesötiklerle ya da sadece panik halde gidilen estetik cerrahi kliniklerinde veya manyetik alan altındaki kapalı mekanlarda yapılan fitness gibi aktivitelerle başarılabilecek bir olgu olmadığını anlatan Karasu, "Bazılarının devamlı üzerinde durduğu gibi ileri yaşlarda her türlü hormon takviyesi ile de yakalanabilecek bir durum değil. Bence genetik mirasımızın bize sunduklarının yanında beslenme-hareket-düşün üçgeninde dikkatli manevralar yaparken, metabolizma kontrolünü her yaşta sağlayabilmek gerek" dedi.

Büyük şehirlerde, "neredeyse apartman katına sıkıştırılmış" fitness-gym-masaj-spa vb uygulamalar yapan yerlerin sayısının arttığını da dile getiren Karasu, "Oysa, elektrik, manyetik alan, wireless vb bedensel ve bilişsel olarak sağlığı tehdit eden unsurlardan uzak mekanlarda, olabildiğince doğaya yakın ortamlarda yapılan akıl-ruh ve beden temelli egzersizler-uygulamalar tercih edilmeli" diye konuştu.

1 Ocak 2010 Cuma

Alzheimer 'i önlemiyor

ABD'nin Pittsburgh Üniversitesi'nden bilim adamlarının araştırmasına 3 bin 69 kişi katıldı. Katılımcılar 2 gruba ayrıldı.

İlk gruba gingko biloba özütü, diğer gruba plasebo (etkisiz ilaç) verildi.

Amerikan Tıp Derneği'nin dergisinde (JAMA) yayımlanan araştırma sonucunda, gingko bilobanın görme, dil, dikkat, duyu organları, zihin ve kasların birlikte çalışması sonucu ortaya çıkan davranışlardaki hızlanma üzerinde etkili olmadığı ortaya çıktı.

Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesinden Doktor Steven DeKosky ve ekibinin geçen yıl yayımlanan araştırması da ginkgo bilobanın Alzheimer ve bunamayı önlemediğini göstermişti.